Sanıklara duyulan öfkenin ilk etkisi geçtikten sonra, bir yandan uzun hapis cezalarına çarptırılmış olanların cezalarında indirim yapılırken, öte yandan yeni verilen cezalar giderek daha hafif olmaya başlamıştı. 1949 yılında yasalarından ölüm cezasını kaldıran Almanlar, birleşmiş güçler gibi, sadizm ve öldürme suçlarını doğrudan doğruya işlemiş olan kadın ve erkekler dışında, yeni mahkemeler kurmaktan bıkmışlardı. Ekonominin yeniden kurulması ve çok çalışmanın günlük bir gereksinim olduğu bu dönemde, geçmiş, isteyerek unutulan bir öykü durumuna gelmişti. Bir zamanlar savaş suçlusu olarak tutuklu olanlardan birçoğu, başarılı siviller olarak işlerinin başına dönmüşlerdi.
Bununla birlikte Federal Alman Cumhuriyeti, kendi dava dizisini 1958 yılından sonra geliştirerek sürdürdü. Bu girişim, bir bakıma Almanların kendi ruhsal sorumlarını çözümlemek ve Nazizmin artık geçmişte kaldığını, ancak toplu öldürmelere katılmış suçluların cezalandırılmadan bırakılmalarına izin verilmemesi gerektiğini açık yüreklilikle istediklerini tüm dünya önünde kanıtlamak içindi. Yahudi dünyasının, özellikle İsrail’in görüşü, 1940’ların katillerine, 1950’lerde saygı gören birer yurttaş olmaları için özgürlük verilmemesi gerektiği yönündeydi. Öte yandan Doğu Almanya, sınırını politik oyunlarla genişletmek ve Bonn hükümetini sıkıntıya sokmak için, Batı’da, ileri gelen devlet memurları ve başkaları hakkında, ani olaylar yaratıyordu. Doğu Avrupa’daki mahkemeler hem acımasız hem kısa süreli oluyor, hiçbir zaman fazla genişletilmiyordu. On binlerce suçlu idam edildi veya Rusya, Polonya, Çekoslovakya ve Doğu Almanya’da hapis cezalarına çarptırıldı. Buna karşılık, batıdaki müttefik mahkemelerinde 5.000 veya daha fazla, Federal Cumhuriyet mahkemelerinde de 6.000 kişi mahkûm edildi.