Sen çocuktun, sandın ki hayatın “özne”sisin.
Bir sokak oyununda seni maça dâhil etmek için topun olması gerektiğini görünce anladın ki sen ancak “gizli özne”sin.
Hormon yağmuruna tutuldun bir ara, alışmıştın ya gizli özne olmaya, birinin gizli aşığı oluverdin. Şans bu! Önceleri “ilgi edatı”nı bile senden esirgeyen aşığın, nihayet kabul etti seni uzun ısrarlardan sonra ama olmadı, yaranamadınız ailenize... İkinize birden yüklendiler, birlikte “yüklem”i oldunuz kısa bir cümlenin.
İşe alınmak için girdiğin mülakatlarda uzun süre “cins isim”din. Oysaki bileğinin hakkıyla istiyordun işi, cins’el kimliğinle değil! Ama sorun da buradaydı zaten; cinsel kimliğini kullansaydın bir süreliğine “özel isim”i oluverecektin amirinin.
Oysa sen, zar zor girdiğin işte, “yuvarlak ünlü” olmamak adına, “sert ünsüz” takıldın. İyi halt ettin, kariyerine bir “zamir” olarak devam ettin.
Zaman zaman mesai arkadaşlarınla sohbet ederken “Ne kadar az kazanıyoruz” gibi zarfları kullanarak seni zarfladılar. “Zarf”a gelmedin. Onlar yürüyüp gitti çeşitli yollardan, sen evlenmiştin, yeni ailenden azar işittin. “El âlem nasıl yapıyor?” sorusunu haklı olarak sordular, sustun. Biliyordun ki sen artık ailenin “gereklilik kipi” idin. Hayatını yüzlerce “meli” yönetiyordu ve sen çevrenin gözünde Allahın “malı” idin.
En anlayış gösterilen zamanlarında çocukluğuna dönülüyor, gıyabında “küçültme ekleri” ile konuşuluyordu. “Adam”lığın gitmiş, “cağız”ı kalmıştı geriye.
Sen hayatını zincirleme bir isim tamlaması içinde yaşamayı düşünürken (Ahmet’in yatının misafirleri), “belirtisiz isim tamlaması” kabilinden tanımlamalar kalmıştı sana, sokak kedisi olmuştun.
Neler düşünmüştün, olmadı. Evdeki hesap çarşıya, sendeki karakter piyasaya uymadı. Hayat seni cümle içinde kullandı