bookmate game
Mehmet Dinç

Gençliğe Kitabe

Kitap eklendiğinde bana bildir
Bu kitabı okumak için Bookmate’e EPUB ya da FB2 dosyası yükleyin. Bir kitabı nasıl yüklerim?
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    İrade terbiyesinde altıncı adım kişinin kendisine bir irade kahramanı seçmesidir. Bu kahraman günümüzde yaşayan veya tarihte yaşamış bir kişi olabilir. Kişinin tanıdığı veya tanımadığı biri olabilir. Uzakta veya yakında biri olabilir. Tek önemli ölçüt irade terbiyesi konusunda hayatı ve davranışlarıyla kişiye ilham olabilecek özelliklere sahip olmasıdır. Böylelikle kişi isteklerine karşı koymakta zorlandığında veya dertlerinin baskısından kaçamadığında kendi kahramanını hatırlayacak, onun yaşadıklarını düşünecek ve yaptıklarından, tahammül gücünden, irade kuvvetinden ilham alacaktır.
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Konu ile ilgili yapılan araştırmalar, insanı mutsuz eden ve hayatını zorlaştıran en önemli problemlerin irade zayıflığı sonucu ortaya çıktığını gösteriyor bize. Şiddetten tembelliğe, ertelemeden bağımlılıklara, sağlıksız beslenmeden hareketsiz yaşamaya kadar çok sayıda problemin temelinde irade zayıflığı yatıyor. Dolayısıyla irade terbiyesi insanı gelecek başarı ve mutluluklara taşımanın ötesinde bugünkü problemlerini de ortadan kaldırmasına yardımcı olacaktır.
    İrade terbiyesinde ilk adım hiç şüphesiz farkındalıktır. Yani insanın kendi iradesiyle alakalı fikir sahibi olması, irade anlamında zayıflıklarını bilmesi ve bu zayıflıkları kapatıp iradesini güçlendirmeye çalışmasıdır. İnsanlara kendilerine en iyi özellikleri sorulduğunda genelde dürüstlük, cömertlik, cesurluk hatta mütevazılık gibi özelliklerini söylüyorlar. Konuyla ilgili yapılan çalışmalar iradenin en az belirtilen özellik olduğunu gösteriyor. Yani insanlar iyi özellik dendiğinde iradem güçlü genellikle demiyorlar. Ancak en kötü özellikleri ya da başarısızlıkları sorulduğunda verdikleri cevapların büyük çoğunluğu sebebin irade zayıflığından olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla kişi irade anlamında ilk adımı konuyla alakalı farkındalığı geliştirerek atmalıdır.
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Mutluluk nedir?” diye düşününce; ömürleri boyu mutluluk peşinde koşup bir an için bile mutlu olamayan belki milyarlarca insan var iken, mutlu olmak için paralar, sağlıklar, ömürler harcanır ve yüzlerce kitap, makale yazılır iken mutlulukla ilgili hızlı bir tarif yapmak kolay olmasa gerek. Her ne kadar Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde mutluluk; “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan doğan kıvanç durumu” olarak tanımlansa da bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmak mümkün olmadığından bu tariften yola çıkarak; mutlu olmak da mümkün değil sonucuna ulaşırız. Dolayısıyla binlerce tarifi yapılmış mutluluğu anlamak için bir tanımla yetinmeyip diğerlerine de göz atmakta fayda var.
    Hiç şüphesiz göreli mutluluk kavramını her kişi kendi penceresinden ve hayat tecrübesinden yola çıkarak anlamış ve tarif etmiştir. Kimi Orhan Veli gibi “Deli eder insanı bu dünya/ Bu gece, bu yıldızlar, bu koku/ Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” diyerek, küçük şeyleri yeter sayıp; tepeden tırnağa çiçek açan bir ağacı görmeyi mutluluk saymışlar, kimisi de Ayhan Kırdar gibi çabuk gelen bu mutluluğa temkinli yaklaşıp, kısa süreceğine dair bir şerh düşmüşlerdir: “Bir süre için bu düzen/ Bu yeşeren topraktaki sevinç/ -Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç- Bir süre için” Bazıları ise Cahit Sıtkı Tarancı gibi hepten kötümser yaklaşıp Orhan Veli gibi düşünenlerin kolay mutluluğuna şöyle cevap vermişlerdir: “Gün olur ki ne gökyüzü para eder/ Ne deniz kenarı, ne bağlar bahçeler/ Her çeşmeden boş döner elindeki tas/ Gün olur ki çıldırmak işten değildir”
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Danışanımın bana anlattığı endişesi esasında günümüz dünyasında hepimizin paylaşabileceği ortak bir gerçeklik. Günümüz dünyasında popüler kültür; toplum, yaş, cinsiyet farkı gözetmeksizin bütün bir insanlığı etkiliyor ve hatta şekillendiriyor. İnsanlar özellikle gençler her geçen gün etrafları daha bir popüler kültür ürünleriyle sarılmış bir halde buluyorlar kendilerini ve her geçen gün daha bir uzaklaşıyorlar kendi tarihlerinden, kültürlerinden, değerlerinden. Hiç şüphesiz popüler kültürün etkisine direnmek çok zor, akıntıya kürek çekmek gibi. Ancak teslim olmanın sonucu bizi götüreceği yerde olmak daha da zor. Bunu söylerken yaşadığımız çağın getirdiği olumlu yenilikleri popüler kültürün içine dâhil etmiyorum. Popüler kültürden kastım haz ve zevkin merkeze alındığı, bireylerin köksüzleştirilip tek başlarına ama grup halinde aynı filmleri seyredip aynı şarkıları dinledikleri, aynı markaları giyinip aynı kalıp cümleleri fikir olarak benimsedikleri ve aslında farklı olmak adına birbirlerinin aynı oldukları bir yaşam tarzına büründürülmeleri, bir kaybolma yaşamalarıdır.
    Danışanımın önemli bir avantajı var: genç yaşına rağmen ciddi bir farkındalığa sahip ki bu farkındalık söz konusu kaybolmanın yaşanmaması için olmazsa olmaz ilk şarttır. Yani bahçenizdeki hazineyi kaybetmemek onu koruyabilmek için ilk şart nasıl o hazinenin farkına varmak ve değerini bilmekse aynı şekilde kişinin kendini kaybetmemesi için ilk şart kendisinin ve kendisini kendisi yapan değerlerin farkına varmak ve kendi değerlerinin değerini bilmektir.
    Farkındalık basamağını geçtikten sonra karşımıza bireyin kendi kişilik özelliklerini bilmesi çıkıyor. Kişi artısıyla eksisiyle kendisini bilmeli, zayıf yanlarını güçlü yanlarını idrak edebilmeli ki hangi durumlara karşı hangi davranışları göstereceğinin, hangi tepkileri vereceğinin bilincinde olsun. Çünkü kendisini tanımayan insan nasıl davranacağını, nasıl düşüneceğini, nasıl hissedeceğini bile bilemeyebilir ve bu yüzden hayata ve getirdiklerine hep gafil yakalanır. Popüler kültürün tuzaklarına kişinin yakalanmaması için de kendini bilmesi ve böylelikle kaldıramayacağı yüklerin altına girmemesi, üstesinden gelemeyeceği riskleri almaması ve menzilini bulamayacağı yollarda kaybolmaması şarttır.
    Farkındalık ve kendilik bilincinden sonra bir diğer mesele de sağlam bir çevreye sahip olmaktır. Eskiler “hal sâridir” derler. Yani hal kişiden kişiye virüs gibi bulaşır. Neşe hali de hüzün hali de iyimserlik de kötümserlik de iyilik de kötülük de kişiden kişiye bulaşır. Dolayısıyla kişinin kendini sağlama alması bir anlamda tüm bulaşıcı hastalıklardan ve o hastalıkları taşıyan insanlardan uzak durması, en azından makul bir mesafe bırakmasıyla mümkündür. Böyle bir şey herhangi bir sebepten dolayı mümkün değilse kişi aldığı virüs bulaşma ihtimaline karşı korunaklı olarak virüslü çevrelere girmelidir ya da virüslü çevrelere girdikten sonra vitamin alabileceği çevrelere de mutlaka girmelidir hasta olmamak için. Psikolojide buna Roseto etkisi deniyor
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Her insanın hayatında ilerlemesine engel olan, ayağına takılan, hayallerini ve ümitlerini gerçekleştirmesine mani çok sayıda engel vardır/olabilir. Bu engeller üzerinden insanlar hayallerine ve ümitlerine ulaşamamalarına sebep mazeretler öne sürebilirler, haklıdırlar. Ancak kim her şeye rağmen hiçbir şey yapmamak için sadece sol gözünü oynatabilen bir adamdan daha fazla mazerete sahip olabilir? O adam herkesin gönül rahatlığıyla kabul edip, hak verecekleri milyon mazeretin hiç birine sığınmamış ve kendi şartları içerisinde kimsenin aklına gelmeyecek, gelse bile sabredemeyeceği çok önemli bir şey yapmış: Sol gözünü kırparak bir kitap yazmış. O halde kendimize soralım; şu şu şu engellerim, şu şu şu mazeretlerim var gönlümdekileri yapamamak için peki bunlara rağmen ben ne yapabilirim?
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Cahit Sıtkı ne güzel söylüyor “Neylersin ölüm herkesin başında/Uyudun, uyanamadın olacak/ Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında/ Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali o musalla taşında”. Değil mi ki hepimizin başında ve alternatifsiz varacağımız nokta olacak; insan ölümü ve ölümden sonrasını kaç yaşında olursa olsun düşünmeli. Ancak düşünürken sağlıklı düşünmeli, “Aman nasıl olsa öleceğim şu da benim olsun, bu da benim olsun” derdine düşmeden “Aman nasıl olsa ölecek ve sahip olduğum her şeyi bırakacağım, en iyisi sahipliğimi hiç kaybetmeyeceğim şeyler kazanayım, şu gönlü de alayım, bu gönle de gireyim” demelidir. Öbür türlü sahip olma ve kontrol etme hırsı o kadar insanın gözünü bürür ki bahsini ettiğim arkadaş gibi ölümden sonra e-maillerinizi kimin kontrol edeceğinin derdine düşersiniz ve sonra “Taht misali o musalla taşında sizin için “nasıl bilirdiniz?” diye sorulduğunda, sizin garip hırslarınız gibi garip cevaplar verildiğini duyarsınız. Boş verin sizden sonra kimin e-maillerinizi kontrol edeceğini ya da bugün sahip olduğunuz ama yarın kaybedeceğiniz maddelerin peşinden deli gibi koşuşturmayı. Bugün de yarın da sahibi olacağınız gönüller almaya, iyilikler yapmaya talip olun. Ne demiş şair:
    “Kimseye baki değil mülkü devlet sim-ü zer
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Çünkü biliyordu o büyük âşık Yunus Emre’yi ve onun harikulade şiirini:
    “Bir gönülü yaptın ise
    Er eteğin tuttun ise
    Bir kez hayır ettin ise
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Hayatının hangi döneminde olursa olsun insan vaktini değerlendir(e)miyorsa o vakit yavaş ve zor geçer. Ne yapacağını bilemez insan, vaktini nasıl dolduracağını. Bir şeylerle oyalanır ama bitmez bir türlü vakit. Bıkar artık oyalandıklarından ama zaman bıkmamıştır kendisinden. Sonra ne olur? Sonrası genelde biraz tehlikeye dönüşür. Kişi can sıkıntısından uyuşturucuya bulaşır. Ancak bu uyuşturucu illa kimyasal maddeler olmak zorunda değildir. Kimyasal maddeler uyuşturucuların en görünenidir. Öte yandan kimyasal maddeler kadar göze gelmediği halde insanların sıklıkla günlük hayatlarında kullandıkları ve belki zaman zaman kimyasal maddeler kadar zararlı türlü uyuşturucular vardır. Mesela saatlerce bilgisayar oyunu oynamak, mesela saatlerce Facebook, Twitter üzerinde zaman geçirmek, mesela saatlerce zararlı içerikli sitelerde vakit geçirmek, mesela saatlerce televizyonda zapping yapmak, mesela saatlerce dizilerin bütün sezonlarını internetten izlemek, mesela saatlerce kafelerde oturmak, mesela saatlerce kalabalık caddelerde amaçsızca yürümek, mesela saatlerce alışveriş merkezlerinde bulunmak, mesela saatlerce arkadaşları için kötü şakalar kurup hazırlıklarını yapmak veya hepten uçup Planking, Owling, Leisure Dive, Batmaning gibi gariplikler bulmak…
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Bütün bunlar “Ben kimim?” sorusunun cevabı aranırken girilmemesi gereken yollardır. Girilmesi gereken yolda bireyin kendi eksi ve artılarının farkında olarak; artılarını artırmaya, eksilerini artıya dönüştürmeye çalışması; geçmişini geçmiş kabul edip bugününü kendisi için en doğru şekilde yaşaması; kabiliyetlerini ve yeteneklerini bulması; bulamasa da araması; kabiliyetleri ve yetenekleri doğrultusunda bu dünyada kendini konumlandırması ve varlığını anlamlandıracak gelecek planları hazırlaması vardır. Aksi takdirde kendini modern dünyanın (helvadan) idollerinde kaybedip onlar gibi olmak isteyen milyarların olduğu bir dünyada kendini bulamayanların kendilerini kaybetmeleri çok kolay olacaktır.
  • sarieralialıntı yaptı5 yıl önce
    Kimi insanlar da fazla özdeşleşme olarak ifade edilen tarzda kimlik geliştirirler. Gençlik gelişim döneminin en önemli basamaklarından olan bir yetişkinle özdeşleşmeyi ileri götürür ve çevresinde gördüğü ya da medya yoluyla takip ettiği bir yetişkinin birebir kopyası olmaya çalışır; davranışları, tepkileri, ifadeleri, giyim tarzı kısaca her şeyiyle onun gibi olmak isterler. Yine doğru insanlarla özdeşleşmek kişiye fayda sağlasa da fazla özdeşleşme kişinin kendi kimliğini bulmasını engeller ve kimlik krizini çözmesini geciktirir.
    Kimi insanlar da kimlik karmaşası olarak ifade edilen tarzda kimlik geliştirirler. Geçmişleriyle küs, geleceklerinden ümitsiz, herkesle çatışma içerisine girip, yaşlarına, durumlarına, konumlarına hiç uygun olmayan tarzda davranışlarda bulunurlar. Bu durum da kişinin süreç içerisinde çok zararlar görmesine ve neticede özgüvenini kaybedip kendisine küsmesine sebep olur
fb2epub
Dosyalarınızı sürükleyin ve bırakın (bir kerede en fazla 5 tane)