Türk toplumu, Batı mantalitesine körükörüne hayranlığın başladığı Tanzimat’tan sonra köklü değişiklikler yaşamıştır. Öyle ki, bunun sonucu olarak, bilhassa yarım yüzyılı geçkin bir zamandır geçmişle organik bağları koparılmış, insanımızın kendi öz değerleriyle doğrudan doğruya bir iletişim ve ilişki kurması güçleşmiştir. Böylesine kuraklığın yaşandığı bir fetret döneminden sonra müslümanların sanat, edebiyat ve düşünce alanında ürünler vererek ifade imkanlarını kullanmaya başlamaları 1960 sonrasına rastlar.
"İslami edebiyatın ne olduğu üzerinde tartışmaların yapıldığı bir dönemde, biz, gene de bir takım a priori kuralların kılavuzluğuna güvenerek yola çıkmanın sakıncılarını tekrarlamakta yarar görüyoruz" diyen Rasim Özdenören, sözkonusu ettiği tartışma alanına alışılmış şematik kalıpların dışında bir metod açmazların paralelinde yol alan kültürel kopukluluğa ve yerli kültüre dayalı bir edebiyat ortamının oluşmasına İslami bir bakışla eğiliyor..