Ayrıca, bu aleme takılmazdı pek. Acemisiydi rindan sofralarının. Bilmezdi rakının örfünü adetini hiç. Şaşırdım. “Bunun ne işi var burada” dedim içimden. Yanı başımdaki masaya oturdular. İster istemez kulak misafiri oldum kendilerine. Asabi Muştak daha masaya oturur oturmaz Manzara İsmail’e dönerek, “Haydi bir papaz uçuralım gırgırına, güllüm atalım” dedi hafifçe sırıtarak. Başladı argolu sohbet.
- Beleşe yatmadan, otlamadan, helalinden cümbüşleyelim… Çakıştıralım, çekizleyelim, dipleyelim, gagayı ıslatalım… Ama, ne ibiş olalım, ne de zurna. Cıvataları gevşetelim, kıkırdayalım, gıcırdatarak makaraları çekelim, gevşetelim… Kafaları dumanlarken, habeye kayalım. Şenliğe yumulup adabıyla zilliği kıralım… Anzarot sofrası mancasız olmuyor…
- Anzarot mu?
- Evet, anzarot sofrası, rakı sofrası mezesiz olmuyor.
- Akyazılıyı, Fahrettin Kerim’i duydum ama anzarotu duymamıştım.
- Anzarottan başka, rakıya, apeki, çarmak, çarmakçur, dem, duziko, düz, imam suyu, islim, istim, pırna, pirne, piriz, piyiz, piys ve süt de denir.