Geleceğe ilişkin olarak beni en fazla kaygılandıran şeylerden biri, bu sistemin geleneksel değerlerden kopuşuna karşı koyan birkaç şeyden biri olan bilimin de, bu yeni gerçeklik karşısında değişime uğramasıdır. Amerika’da, bilim insanları, maksimum kâr beklentisiyle hareket etmeyen çok az sayıdaki insanlar arasındadır. Biyolojik ve genetik devrimle ilgili olarak bizi bekleyen tehlike, bilim insanlarının bu mantığı benimsedikleri takdirde, bu alandan ne kadar çok para kazanacaklarını anlamaları olacaktır. Onlar da öteden beri finans piyasasını işleten bu sistem tarafından soğurulacak mıdır? Böyle bir şey gerçekleşirse ya da gerçekleştiğinde, öylesine önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır ki, bunları bugünden tasavvur etmek bile mümkün değildir. Bu durum bilimsel araştırmalara sağlanan fonlar için de geçerlidir. Geçmişte bilimsel araştırmalara para aktarılırken çoğun kâr-zarar hesabı yapılmazdı. Kimi araştırmalar, örneğin CERN (Nükleer Araştırmalar İçin Avrupa Konseyi) tarafından yürütülenler, yıllar var ki bir askeri ihtiyacı karşılamak ya da çok kısa sürede kâr etmek amacıyla gerçekleştirilmiyor. Çünkü hükümetler, bu tür çalışmaları, devletler arasındaki uluslararası rekabetin veçhelerinden biri olarak görüyorlar. Ama eğer maksimum düzeyde kâr elde etmek uluslararası rekabetin biricik ölçütü olsa, CERN’e artık ihtiyaç duyulur mu?