umursamazlık nereden geliyor? Bir şey mi oldu? Yoksa yazdıklarınızın da etkisiyle yanılıyor muyum? Ya da acaba artık kendinize ve dolayısıyla etrafınızdaki meselelere daha mı hâkimsiniz? Söyleyin, ne var?
Mektubunuza bir yargıç edasıyla başlamışsınız; ciddiyim. Üstelik “či ne tak docela pravdu”7 diye sitem etmekte de haklısınız; tıpkı aslında daha önce “dobře míněno”8 konusunda da haklı olduğunuz gibi... Elbette, yazdığım kadar büyük ve sürekli bir endişe duyuyor olsaydım, bütün engellere rağmen şezlongumda daha fazla oturamaz, ertesi gün soluğu odanızda alırdım. Doğru söylediğinizi kanıtlamanın tek yolu bu, gerisi boş laf; buna bu yazdıklarım da dahil. Yok eğer içimdeki asıl duyguyu kastediyorsanız, o suskun ve eli kolu bağlı.
Anlattığınız (sevgiyle ve o yüzden de büyüleyici bir biçimde anlattığınız) o gülünç insanlardan, size sorular sorandan ve diğer birçoğundan nasıl oldu da hâlâ bıkmadınız? Bir hükme varmalısınız; en sonunda hüküm veren hep kadın olur. (Paris efsanesi bu fikri biraz gölge