Yavuz Bahadıroğlu

Tapınak Şövalyeleri'nden 15 Temmuz'a Kumpas Tarihi

Kitap eklendiğinde bana bildir
Bu kitabı okumak için Bookmate’e EPUB ya da FB2 dosyası yükleyin. Bir kitabı nasıl yüklerim?
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Kumkapı Nümayişi
    TARİH, 15 Temmuz 1890.

    Günlerden, Pazar.

    Hınçak Cemiyeti mensubu bir grup Ermeni terörist, o gün Kumkapı Ermeni Kilisesi’ne gidiyor.

    Niyetleri âyine katılmak filan değil, terör estirmek.

    Âyinin tam ortasında büyük bir gürültüyle slogan atmaya başlıyorlar.

    Ortalık bir anda karışıyor.

    Âyin kesiliyor.

    Terörist gençlerinden biri Ermeni hakları hakkında bir bildiri okumaya başlıyor. İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ni ve Osmanlı yönetimi altındaki Ermeni Ulusal Meclisi’ni, Ermeni sorununa kayıtsız kaldıkları gerekçesiyle eleştiriyor.

    Bu olayın elebaşısı Ermeni Patrikhanesi’ndeki Osmanlı armasını parçalıyor, Patrik, tartaklanıyor. Yetmezmiş gibi Yıldız Sarayı’na yapılan yürüyüşe katılmaya zorlanıyor. Yürüyüşün asıl amacı Avrupa’ya mesaj vermek, Osmanlı’nın güçsüz olduğunu dünyaya göstermek, bahanesi ise Sarayın dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekip Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgelerde gerekli reformların yapılmasını sağlamaktır.

    Güya Ermenileri, Kürt ve Çerkes gruplara karşı güvence altına alan Berlin Antlaşması’nın 61’inci maddesini bir an önce uygulamaya koyması için padişah zorlanacaktır.

    Fakat hedeflerine ulaşamıyorlar. Güvenlik güçleri tarafından kuşatılıyorlar.

    Ermeni teröristler güvenlik güçlerine saldırıyor. Silahlar patlıyor. Çıkan çatışmada pek çok zabit ve gösterici ölüyor.

    Bu olay tarihe Kumkapı Nümayişi olarak geçiyor.

    Yıllar irili-ufaklı Ermeni patırtıları arasında geçiyor. Nihayet 1894 Ağustos’unda Diyarbakır Vilayeti’nin Sasun kazasında meşhur Sasun İsyanı patlıyor.

    İşin başında, Hınçak Cemiyeti üyelerinden ve Kumkapı Olayı’nın faillerinden Saimbeyli Haçin Hamparsum Boyacıyan vardır. Tahrik ederek ayaklandırdığı bir grup Ermeni’yi Müslüman halka saldırtıyor.

    İsyan bastırılıyor. Boyacıyan ise Atina’ya kaçıyor.

    Sonradan tekrar Türkiye’ye dönecek ve kargaşa çıkarma yolunda tahriklerine devam edecek, bu tahrikler sonucu Zeytun İsyanı patlayacaktır.

    Bu isyan Türk tarihinin en kanlı isyanlarından biridir. Bir tahkikat için 10 Ekim 1895’te Zeytun’un Alabaş Köyü’ne giden iki jandarma, Ermeni çeteler tarafından yakalanıp ağaca bağlanarak ağaçla birlikte yakılmaları üzerine patlıyor.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Fatih’in İlk Padişahlığı Ve Çandarlı Halil Paşa
    Bilindiği gibi, Sultan İkinci Murad, I. Varna Savaşı’nı kazandıktan sonra, “İbadet ve taatle meşgul olmak” gibi maskeli bir gerekçeyle 44 yaşında saltanatı bırakıp Manisa’ya çekildi (1444).

    Sanırım asıl amacı, İstanbul’u fethedeceğine inandığı Mehmed’inin bir an önce önünü açmak, o müjdelenmiş (Hadis-i Şerif) fethin başında bulunamasa bile içinde bulunmanın tadına ve sevabına varmaktı.

    Fakat dirayetli Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, çocuk yaşta bir padişahın Osmanlı’yı maceraya sürükleyeceğini düşünüyor, Sultan İkinci Murad’ı tahta döndürmeye çalışıyordu.

    Şehabeddin, Saruca ve Zağanos paşalar ise İkinci Mehmed’den yana tavır belirlemişlerdi.

    Bunlar çocuk padişahı, Bizans üzerine yürümesi için teşvik ediyorlardı.

    İşte bu süreçte, muhtemelen Çandarlı’nın isteği doğrultusunda Yeniçeri Ocağı’na ilk cunta hareketi girdi: Paranın değerinin düşürülmesini bahane ederek ayaklanan yeniçeriler, Şehabeddin Paşa’nın evini yağmaladılar.

    Bunu gerekçe gösteren Çandarlı, eski Padişah’ı ısrarla tahtına çağırdı. Sultan II. Murad tekrar tahta çıktı. II. Mehmed de Manisa Valiliği’ne döndü.

    Darbeciler ise Edirne’nin doğusundaki bir tepeye çekildiler (Yeniçeri maaşına yarım akçe, yani o zamanki deyişle buçuk akçe zam yapıldığı için bu olaydan sonra o tepe Buçuk Tepe olarak anıldı).

    Tahtına tekrar dönen Sultan II. Murad, Yeniçeri Ağasını alaşağı edip falakaya yatırdı. Karizmasını yerle bir etti.

    Bu olay tarihimize Buçuk Tepe Vakası olarak geçti (1446).

    Buçuk Tepe Vakası, orduda ilk cunta hareketidir ve bir isyana dönüştüğü için de Osmanlı tarihinde ilk askerî darbe sayılmaktadır.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Müsamahanın Resmi
    Kudüs’ü teslim almaya gelen Hz. Ömer, Patrik Sophronius’un rehberliğinde Kiyame Kilisesi’ni geziyor.

    Vakit ilerliyor, ikindi namazı geçiyor.

    Hz. Ömer’in acelesi Sophronius’un dikkatini çekiyor. Buruk bir sesle soruyor:

    “Neden acele ediyorsunuz, ey Halife? Biz devletimizi verdik, siz birkaç dakikanızı neden çok görüyorsunuz?”

    Hz. Ömer, “Namazım geçiyor, acelem bu yüzden.” diyor.

    Patrik hemen bir seccade seriyor:

    “Buyurun, kılın namazınızı, burası da ibadet yeridir.”

    “Avluda kılıp geleyim daha iyi.” diye cevap veriyor Hz. Ömer.

    Patrik daha da buruklaşıyor:

    “Neden ey Halife, namazını kilisede kılarsan kabul olmamasından mı korkuyorsun?”

    “Hayır” diyor, Hz. Ömer; “kilisenin içinde namaz kılarsam, arkamdan gelecek Müslümanların, ‘Ömer burada namaz kılmıştı.’ diyerek kilisenizi camiye çevirmelerinden korkuyorum”.

    Patrik ve rahipler bu hassasiyet karşısında tutulup kalırken, Hz. Ömer sakin sakin dışarı çıkıyor, kiliseden biraz uzaklaşıp abasını yere seriyor. Namazını huşû içinde kılıyor (gerçekten de, Müslümanlar, onun namaz kıldığı yere, bir mescid inşa ediyorlar. Mescid-i Ömer adıyla meşhur olan mescit bugün hâlâ hizmet veriyor).

    Hz. Ömer namazını kıdıktan ve Kıyame Kilisesi gezisini tamamladıktan sonra, Patrik Sophronius’tan Mescid-i Aksa’yı göstermesini istiyor.

    Mescid’in çöplük hâline getirildiğini gören Hz. Ömer, abasını yere serip çöpleri dolduruyor, götürüp uzaklara döküyor.

    Bunu gören Müslümanlar yardıma koşuyor. Kısa sürede çöpler temizleniyor. Çevre yıkanıyor.

    Bu olayı Taberî, Yakubî, Belazurî, İbnü’l-Esir böyle anlatıyorlar.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Devlet başkanlarını halkın gözünden düşürüp itibarsızlaştırma amacıyla, çeşitli iddialar ortaya atılıyor, söylentiler çıkarılıyor.

    Zaman zaman örgütten kopmalar yaşanmıyor değil, ancak örgütten ayrılanlar hakkında öyle bir algı operasyonu yapıyorlar ki, söylediklerine kimse itibar etmiyor, müfteri muamelesi görüyorlar.

    Zaman zaman Kuzey Afrika ve Mısır’da bulunan Fâtımîlerle de mücâdele eden Karmatîlerin iktidarı, Bahreyn bölgesinde 983’e (H. 372) kadar sürdü. Hükûmetleri yıkılan Karmatîler, çeşitli yerlere dağılarak gizlendiler ve sapık fikirlerini çeşitli adlar altında yaymaya devam ettiler.

    Günümüzde de zaman zaman benzer metodlar kullanarak Müslümanların başına dert üstüne dert açan gizli müritler görülür.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    tespit ediliyor ve o noktalar üstüne yoğunlaşılıyor.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Görünüşte bilgili, derin, doğru, dürüst, sahsiyetli, yardımsever, hoşgörülü insanlardır. Bu görüntü halk kitlelelerinde hayranlık uyandırıyor, onlar gibi olmasını istedikleri çocuklarını gözlerini kırpmadan örgüte teslim ediyorlar.

    Ama kısa süre içinde evlât anne-babasına düşman oluyor, bu defa örgütten ayırmaya çalışıyorlar, ancak çoğunlukla iş işten geçiyor.

    Mesela, Abbasi Halifesi Me’mun da başlangıçta örgütü hayır kurumu gibi görmüş, ancak ne yapmak istediklerini fark edince, tedbire yönelmiş, her yerde varlıklarını gördüğünde ise korkuya kapılmıştır.

    Örgüt, tüm mensuplarını tek bir aile olarak gördüğünü ve her şeyi paylaştırdığını iddia etse de durum pek böyle değil: Üst düzeydekiler varlığın kaymağını yiyorlar. Ama bu durum örgütün alt katmanlarına yansımıyor, onlar tepe noktada oturanların sahabe hayatı yaşadığını zannediyorlar.

    Dâîler (tarikatın imamları diyebiliriz) himmet toplamak üzere köylere kadar gidiyor.

    Savaş ganimetleri, baskınlar ve soygunlarla elde edilen yahut başka devletlerden çeşitli yöntemlerle tırtıklanan meblâğ ortak hazineyi oluşturuyor.

    Herkes çalışıyor. Erkekler, daha fazla üretmek için çırpınıyorlar. Çünkü daha fazla üretmek hazineye daha çok katkıda bulunmak anlamına geliyor ki, itibar vesilesidir.

    Erkekler üretimden, kadınlar örgü ve dokumadan kazandıkları parayı kuruşuna kadar getirip bölge dâîsine teslim ediyorlar. Bölge dâîleri de büyük öndere gönderiyor. Harcamalara o karar veriyor.

    Paranın bir kısmıyla örgüte katılma eğilimi gösterenlere dağıtılıp etkilenmeleri sağlanırken, büyük kısmı propaganda faaliyetlerine ve başka devletleri ele geçirme faaliyetlerine ayrılıyor.

    Örgütün üst kadrosunda zeki ve çok iyi eğitimli uzmanlar yer alıyor. Liderin gaybi haberler aldığına inanılıyor, bu yüzden emirleri tartışılmadan uygulanıyor. Liderin bir bildiği vardır, kendileri bunu kavrayamamışlardır.

    Zamanı geldiğinde gözünü kırpmadan ölüme atlayacak özel kuvvetler ve vurucu timler yetiştiriliyor. Kabiliyetli gençlere özel eğitim veriliyor. Çeşitli bölgelerden gelen istihbaratçılar tarafından sürekli bilgi akışı sağlanıyor. Böylece hangi devletin hangi noktalarda zafiyet içinde olduğu tes
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Anadolu’da, fetret devrinde önem kazanan Şeyh Bedrettin hareketinin ataları.

    Tarihteki ve günümüzdeki bütün gizli örgütlerin anası; Hasan Sabbah’ın Haşşaşinler’ine de kaynaklık ediyorlar.

    Karmatîler’le başa çıkamayan Abbasiler, Selçuklu Sultanı Melikşah’tan yardım istemek zorunda kalıyor.

    İçki haram değil, şarap içiyorlar, güneş doğmadan iki rekat, güneş battıktan sonra da iki rekat namaz kılmanın, yılda iki gün oruç tutmanın yeterli olduğuna inanıyorlar.

    Karmatî Devleti’nin yönetim biçimi:

    Karmatî Devleti’nin başında bir hükümdar bulunuyor. Hükümdarın en yakın tabilerinden oluşan altı kişilik bir danışma meclisi var.

    Bunlar aynı zamanda sırdaş durumunda: Tarikatın en gizli bilgileri bunlarda toplanıyor.

    İlk zamanlarında hücre faaliyetinde bulunarak yayılıyorlar. Hücrelerde yer alanlar başka bir hücrenin elemanlarını tanımıyorlar. Tam bir gizlilik hâkim. Esasen güçleri de gizliliklerinden geliyor.

    Yakın çevreden biri fakirleşir veya aşırı borçlanırsa, müritler arasında toplanan himmetlerle desteklenip eski ekonomik gücüne kavuşturuluyor.

    Bölgeye yerleşmek isteyen biri için gerekli para derhâl bulunuyor.

    Başka devletlerde bulunan müritler, devlet kademelerine yerleşiyor. Oradan Karmatî yöneticilerine bilgi sızdırıyorlar.

    Böylece oluşan istihbarat ağı Abbasi Halifelerinin korkulu rüyası hâline geliyorlar.

    Karmatîlerin örgütlenme ilkelerinin temelinde katı hiyerarşi, gizlilik, katı disiplin ve mutlak dayanışma var (bu örgütlenme biçimi daha sonra Haşhaşiler, Babailer, Simavnalı Şeyh Bedreddin, masonlar ve tüm gizli örgütlenmelere ilham kaynağı olacaktır).

    Karmatîlik mensupları sır vermektense ölmeyi yeğ tutuyorlar. Kendileri için cenneti muktesep hak saydıklarından, her türlü işkenceye, hatta ölüme meydan okuyorlar.

    Örgütlenme şekli en büyük sırları: Bunu sadece üst düzey yöneticiler biliyor. Gizlilik esasları akıllara durgunluk verecek derecede müthiş. Dâîler (Karmat davetçileri, tebliğcileri) halk arasında sadece kod isimleriyle biliniyor. Haberleşmelerde Cifir (şifre) kullanılıyor.
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    katlettiler, cesetlerini Zemzem kuyusuna doldurdular.

    Ardından Hacer-ül Esved’i yerinden sökerek Ahsâ’ya götürdüler (Yirmi yıl kadar sonra Fatımî hükümdarı el-Mansûr’un isteği üzerine tekrar eski yerine koydular). Hac ibadetiyle dalga geçiyor, “Allah’ın evi olmaz.” gerçeğinden sapık noktalara geliyorlardı.

    Mesela, o zamanın lideri Ebu Tahir, Halife Muktedir Billah’a yazdığı mektupta şöyle diyordu:

    “Eğer bu, Beytullah (Allah’in evi) dediğiniz yer, gerçekten öyle olsaydı, hiç kuşkusuz şimdi gökten üstümüze ateş yağacaktı. Ama durum hiç de öyle değil. Biz o Kâbe’de aralıksız cahiliye haccı yapmaktayız. Gerçek şu ki, arşın Rabbi olan Allah ne ev edinir ne de sığınak...”

    Mecaz olarak Beytullah denmesini böylece istismar ediyordu.

    Kongar, Karmatîler’in yapısını ve etkilerini şöyle özetliyor:

    9. yüzyılda ortaya çıkmış olan ilk İslam komüncüleri (Siz ‘‘komünistleri’’ diye de okuyabilirsiniz).
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Kurucusu, Kûfe tüccarlarından (hammal diyenler de var) Hamdan Karmat’tır. Karmat, kimi vergi, kimi himmet adıyla bazen gönüllü, bazen zorlayarak topladığı para ile Küfe yakınında Dâr-ül hicre adını verdiği bir kale-konak yaptırdı. İyice tahmil edip, istilası hemen hemen imkânsız bir hâle getirdi ve komuta merkezi olarak kullanmaya başladı.

    Halkın cahil kesimi ile Abbasî idaresinden hoşnut olmayan aydınlar arasında taraftar buldu.

    Komünistlere ilham veren ilkeler savunuyor, mülkiyette ortaklık öngörüyordu. Bir taraftan da On İki İmâm’a inanan Şiîlerin arasında, kaybolan son imâmın pek yakında Mehdî olarak döneceği propagandasını yayıyordu.

    Yeteri kadar taraftar topladığında, İslam dinini kendine göre yorumlamaya, dinin emir ve yasaklarını değiştirmeye başladı. Ona göre, İslam’ın emir ve yasaklarının çoğu yersiz ve geçersizdi.

    Kararında içki serbestti. Nikâh müessesesi yoktu. İslam dünyasının aksine tatil cuma günü değil, pazar günüydü. İkisi güneş doğmadan, ikisi de güneş battıktan sonra olmak üzere, günde dört rek’ât namaz kılmak yeterliydi. Namaz kılarken Kâbe yerine Kudüs’e dönülecekti: Kıble Kudüs’tü...

    Hac için Mekke’ye değil, Kudüs’e gidilecektı. Mihrican ve Nevruz günlerinde olmak üzere, yılda sadece iki gün oruç tutulacaktı. Kararında şarap ve benzeri içkiler kullanılabilirdi. Cennet ve cehennem dünya hayatı içindeydi: Dünyâda rahat ve mutlu yaşamak; cennet, ibâdetlerin sıkıntısına katlanmak ise cehennemdi. Bu yüzden ibadet gereksizdi. Yedi rakamı kutsaldı.

    Akımın lideri Hamdan Karmat, yeteri kadar güçlendiğini düşündüğü an, en yakın yardımcısı olan kayınbiraderi Abbân ile birlikte halkı Abbâsîlere karşı isyana teşvik etmeye başladı (890).

    İsyan kısa zaman içinde yayıldı, ancak aşağı Mezopotamya’da çok kanlı bir şekilde bastırıldı.

    Hamdan Karmat bu esnada öldü. Dokuz yıl kadar sonra Karmat’ın, Ahsâ’daki temsilcisi Ebû Sa’îd el-Hasen el-Cennâbî, ani bir kalkışma sonucu tüm Ahsâ’yı ele geçirerek burada Karâmita Devleti’ni kurdu (899).

    Bölgede yaşayan Ehl-i Sünnet Müslümanlara korkunç bir katliam uyguladı. Karmatîler beldeleri tahrip edip, hac yollarını kestiler ve hacıları soyduktan sonra katlettiler.

    Milâdi 930-31 yılında Mekke’yi işgal edip, yirmi bin hacıyı meydana topladılar. “Taşa tapıyorsunuz” diyerek hepsini katlet‍
  • Faik Eryaşaralıntı yaptı4 yıl önce
    Şia’nın İsmâilî koluna mensup olan Karmatîler, dokuzuncu asrın ortalarında tarih sahnesine çıktılar.

    Dini görünümlü ekonomik ve siyasi bir harekettir.
fb2epub
Dosyalarınızı sürükleyin ve bırakın (bir kerede en fazla 5 tane)