Tefsir-ul Ayyâşî'de İmam Sadık'ın babasından (her ikisine selam
olsun) şöyle rivayet ettiği belirtilir: Adamın biri mü'minlerin emiri Hz.
Ali'ye (a.s) şöyle sordu: "Bizim O'na yönelik sevgimizi ve bilgimizi
artıracak şekilde Rabbimizi bize vasfeder misin?" Bu soru Emir-ül
Mü'minin'in öfkelenmesine neden oldu ve orda bulunan insanlara hut-
be okurken soru sorana yönelik şöyle seslendi:
"Ey Allah'ın kulu, Rabbinin sıfatları hususunda Kur'an'ın vasfetti-
ği miktara ve yine senden önde bulunan Resulullah'ın da O'nu tanıma-
na yetecek kadar bulunduğu açıklamalarına bak. Onun yol göstericili-
ğinin nurundan aydınlan. Hiç kuşkusuz o, sana verilen bir nimet ve bir
hikmettir. Sana verilene sıkı sıkıya sarıl ve şükredenlerden ol. Bu ko-
nuda kitabın sana farz kılmadığı, Resulün ve yol gösterici imamların
sünnetinde de bu hususla ilgili bir bilgi olmadığı halde, Şeytan bir
noktada seni zorlamaya kalkışırsa, onu reddet. Bu tür şeylere ilişkin
tüm hususların bilgisini Allah'a bırak. Allah'ın azametini, büyüklüğünü
ölçmeye kalkma.
Ey Allah'ın kulu; bil ki: Şüphesiz ilimde derinleşenler, Yüce Al-
lah'ın, gayb perdelerinin gerisindeki meselelere girmekten müstağni
kıldığı kimselerdir. Onlar, örtülü gayb kapsamına girip tefsirini bilme-
dikleri hususları topluca kabul etmişlerdir, onlara inandıklarını vurgu-
lamışlardır. "Biz tümüne inandık. Tümü de Rabbimizin katındandır."
demişlerdir. Yüce Allah, bilgice kuşatamadıkları hususlar karşısında
acizliklerini itiraf eden bu insanlardan övgüyle söz etmiştir. Yükümlü
olmadıkları hususlarda derin araştırma yapmaktan kaçınma şeklinde
sergiledikleri tavrı, ilimde derinleşme olarak nitelendirmiştir. Sen de
bu kadarıyla yetin ve şuncacık aklınla Allah'ı ölçmeye kalkma. Yoksa
helak olanlardan olursun. (c.1, s.163, h:5)