tr

Nigel Warburton

  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptıgeçen yıl
    Anselmus ressam örneğini kullanıyordu. Ressam, resmini yapmadan önce bir sahne hayal eder. Bir aşamada hayal ettiğini resmeder. Böylece resim, hem zihninde hem de gerçekte var olur. Tanrı, bu örnekten farklıdır. Anselmus, Tanrı gerçekte var olmadan bir Tanrı fikrine sahip olmamızın mantıksal olarak imkânsız olduğuna inanıyordu; halbuki, tasarladığı resmi hiç yapmamış bir ressamı kolayca hayal edebiliriz, yani resim dünyada değil, sadece ressamın zihninde var olmuştur. Tanrı, bunun gibi yegâne varlıktır: Kendimizle çelişmeden, var olmayan herhangi başka bir şeyi tasavvur edebiliriz. Eğer gerçekten Tanrının ne olduğunu anlarsak, Tanrının var olmamasının imkânsız olduğunu da fark ederiz.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptıgeçen yıl
    Örneğin tohumları eşelemek için uygun gagaya sahip olan bir kuş, etrafta pek çok tohumun olduğu adada daha rahat yaşayabilirdi, ama ana besin kaynağının kırılması gereken kabuklu yemişler olduğu bir adada sıkıntı çekiyordu. Gaga biçiminden dolayı yemek bulmakta zorlanan kuş, çiftleşecek ve soyunu devam ettirecek kadar uzun hayatta kalamazdı. Bu durumda gaga biçiminin sonraki kuşaklara geçme şansı azalırdı. Yemek bulmaya uyumlu gaga yapısı olan kuşların, özelliklerini yeni nesillere geçirme şansı daha fazlaydı. Bol tohum olan adalarda, tohum yemek için uygun gagası olan kuşlar baskın hale geliyordu. Binlerce yıl boyunca bu, adaya gelen ilk türden oldukça farklı yeni bir türün ortaya çıkmasına neden oluyordu. Uygun gaga yapısına sahip olmayan kuşlar zamanla ortadan kalkıyordu.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptıgeçen yıl
    İşte Russell paradoksundan bir örnek. Köyün birinde yaşayan ve kendisi tıraş olmayan herkesi tıraş eden bir berber hayal edin. Orada yaşasaydım, muhtemelen kendim tıraş olurdum. Her gün berbere gidip tıraş olacak kadar düzenli biri olduğumu düşünmüyorum, zaten kendi tıraşımı kendim yapabilirim. Dahası, muhtemelen benim için çok pahalı olurdu. Diyelim ki kendi tıraşımı kendim yapmak istemedim, bu durumda beni tıraş edecek kişi berber olurdu. Ama burada berberin durumu ne olur? Berberin yalnızca kendi tıraş olmayanları tıraş etmesine izin verilmişti. Bu kural gereğince, kendini bile tıraş edemez, çünkü yalnızca kendisi tıraş olmayanları tıraş edebilir. Bu onun için zor olacaktır. Genellikle köyde biri kendi tıraş olmadığında onu tıraş eden berberdir. Ama kurala göre berber bunu yapamaz, çünkü bu durumda, kendini tıraş etmiş biri haline gelir —gelgelelim, berber, yalnızca kendi tıraş olmayanları tıraş eder.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptıgeçen yıl
    kafede bir garsonu tasvir eder. Bu garson, âdeta bir tür kuklaymışçasına, son derece stilize bir biçimde hareket eder. Her şeyiyle kendini tamamıyla garson rolüyle tanımladığı izlenimini verir, başka bir seçeneği yokmuş gibidir. Tepsiyi tutma şekli, masalar arasında hareket edişi, hepsi bir

    dansın parçasıdır. Bu dans eden kişinin değil, garsonluk mesleğinin koreografisini yaptığı bir danstır.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptıgeçen yıl
    Yanlış olabileceği gösterilebilen tahminler yapar. "Etrafımdaki görünmez, fark edilmez periler bana bu cümleyi yazdırıyor" dersem, o zaman bu ifademin yanlış olduğunu kanıtlayacak bir gözlem yapamazsınız. Periler görünmezse ve hiçbir iz bırakmıyorlarsa var oldukları iddiasının yanlış olduğunu göstermenin yolu yoktur. Bu yanlışlanabilir-olmayan bir ifadedir, dolayısıyla bilimsel bir ifade olmaktan çok uzaktır.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptı2 yıl önce
    Bunun bir örneği, Euthydemos'la diyaloguydu. Sokrates ona, aldatmanın ahlaksızlık sayılıp sayılamayacağını sorar. "Elbette sayılır,” diye cevap verir Euthydemos. Apaçık ortada olduğunu düşünür. Sokrates ona şöyle sorar: Ya bir arkadaşın kendini çok kötü hissediyorsa ve kendini öldürebilecekse, sen de onun bıçağını çalarsan? Bu da aldatmak olmaz mı? Şüphesiz ki olur. Fakat böyle yapmak ahlaksızca değil de ahlaki değil midir? Her ne kadar aldatıcı bir edim olsa da kötü değil iyi bir şeydir. Eli kolu bağlanan Euthydemos, "evet” der.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptı2 yıl önce
    Filozof" sözcüğü "bilgelik sevgisi" anlamına gelen Yunanca sözcüklerden meydana gelir.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptı2 yıl önce
    fikri anlatmak için Platon bir mağarayı betimler. Bu hayali mağarada, yüzleri duvara dönük, zincirlerle bağlı insanlar vardır. Önlerinde, gerçek şeyler olduğuna inandıkları titreşen gölgeleri görebilirler. Gördükleri gerçek değil, arkalarında yanan bir ateşin önünde duran nesnelerin meydana getirdiği gölgelerdir. Bu insanlar tüm yaşamlarını, duvara yansıyan gölgelerin gerçek dünya olduğunu düşünerek geçirirler. Sonrasında içlerinden biri zincirlerini kırar ve ateşe doğru döner. Gözleri ilkin bulanıktır, ama sonra nerede olduğunu görmeye başlar. Mağaradan sendeleyerek çıkar ve nihayet güneşe bakabilir. Mağaraya geri döndüğünde, dışarıdaki dünya hakkında söylediklerine kimse inanmaz. Zincirlerini kıran kişi bir filozof gibidir. Görünüşlerin ötesini görür. Sıradan bir insan
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptı2 yıl önce
    Ona göre hakiki mutluluk kısa süreli bir haz değildir. Şaşırtıcı bir şekilde, çocukların mutlu olamayacağını düşünür. Bu kulağa saçma gelir. Eğer çocuklar da mutlu olamazsa, kim mutlu olabilir? Buradan hareketle onun mutluluk anlayışının bizim mutluluk anlayışımızdan ne kadar farklı olduğunu anlıyoruz.
  • Muzaffar Israfilovalıntı yaptı2 yıl önce
    Sokrates iyi bir konuşmacı, Platon başarılı bir yazar, Aristoteles ise her şeyle ilgilenen biriydi.
fb2epub
Dosyalarınızı sürükleyin ve bırakın (bir kerede en fazla 5 tane)