Varlık’ın evi dildir. Varlık burada dile gelir, söze dökülür. Varlık’ı dile getirenin, söze dökenin kullandığı sûretler (formlar), ister edâsını, ister manasını temsil etsin, en nihâyetinde, söyleyenin, sanatçının kastını, niyetini, murâdını nutk-i dâhilî’sinden nutk-i hâricî’sine aktaran birer sembole dökülür. Muhâtaba düşen bu sembolik örgünün bâtınında duran ama sürekli kaynaşan Varlık’ın manasını idrâk etmeye, kavramaya çalışmak olmalıdır.
Eski Mısır Mitolojisi’nin vurguladığı gibi, “… kargacık burgacık şekillerin içerisine hapsettiği Nefes’i teneffüs etmek için, hâfızanın resimli, sâbit kayıtlarına değil, bellek’in hareketli, Varlık’ı sürekli Oluş’a iten dinamik içeriğine nüfûz etmek gerekir …”. İşte o zaman Varlık çığlığa gelir. Sanatçıya düşen bu çığlığı, yaşadığı zaman ve zemînin uylaşımsal diline, sembollerine dökmektir; ama, dâima, Mutlak Varlık’ın ilâhî murâdını ilke kabul ederek…
Üniversitede felsefe eğitimi gören Necîb Mahfûz sembolik romanlarında Cemâl ‘Abdunnâsır önderliğinde gerçekleşen, kendisinin ve Mısır halkının beklentilerine cevap veremeyen 1952 devriminden sonra yaşadığı hayal kırıklığını felsefî boyutları ağır basan bir anlatımla dile getirmeye çalışmıştır.