"Yok, anarşist değilim, sadece özgürlüğü seven bir insanım, oysa anarşistler özgürlüğü sevmezler, ya da sevdiklerini sanırlar: Anarşistler özgür insanlar değildir, onlar anarşist, yani düzensiz insanlardır, oysa bu dünyada her şeyde bir düzen vardır, hatta özgürlük aşkında bile. Ben özgür olmayı severim, ama kimseyi benim gibi olmaya zorlamam. İnsanların çoğu köle olmak için doğmuştur. Özgür bir ruha sahip olmak kolay değil. Yarın da, hatta on yüzyıl sonra da kolay olmayacak. Köle olmak demek iş zincirini kemerine bağlı taşımak demek değildir. Özgür adam olmak da kendi hesabına çalışmak ya da hiç çalışmamak anlamına gelmez. Köle, hayvandır; dünya kurulalı beri emir altına girmeye mahkûm, aşağılık bir malzemedir, her şeyden önce, aşağılıklığa boyun eğen, niteliksiz bir malzeme. Özgür adama oranla köle, bereketli toprağa oranla kumluk yer gibidir. O cansızdır, ancak başkalarının iradesiyle harekete gelir, tıpkı rüzgârların keyfine tabi olan kumlar gibi. O zaman hareketleri körü körünedir ve felakete yol açabilir. Her şeyi kaplayıp ezer. Bir imparatora ya da krala, ya da bir demokrata veya demagoga basamaklık eden kölelik işte budur. İster kenar mahalle halkı olsun, ister bir parlamentoda toplanan daha sınırlı insanlar, daima kuvvetli bir elin hükmü altındadırlar. Bu tür insanlar ancak iki türlü yaşam tarzı bilir: Hükmetmek ya da hükmedilmek. Bu da kendisine emreden başa bağlıdır. Bu iki egemenlik arasında özgürlükten nasıl söz edilebilir?“