Eğer her kederlendiğimizde ağlayarak kurtulma imkânımız olsaydı, teşhissiz hastalıklar ve şiir ortadan kalkardı. Fakat doğuştan gelen ve eğitimle vahimleşen bir çekingenlik ya da gözyaşı bezlerimizdeki bir işleyiş bozukluğu, bizi kuru gözlerin azabına mahkûm eder. Ve çığlıklar, küfür fırtınaları, içi içini yeme ve ete giren tırnaklar, kanlı bir gösterinin verdiği teselli, artık tedavi usullerimiz arasında görülmez olur. Bunun sonucunda da hepimiz hastayızdır; canı çektiğince ulumak için her birimize bir Sahra gerekirdi, ya da kudurmuş iniltilerine daha da kudurgan iniltilerimizi karıştıracağımız içli ve coşkulu bir denizin kıyıları...