çağda opera, oratoryo ve kantat gibi sahne müziği formları geliştirilmiş, çalgı müziği ise özellikle saray dansları müziklerinden oluşan “süit” formuyla yükseliş göstermiştir. Barok kültürün patronları arasında papalık, imparatorlar, Fransa, İngiltere, İspanya kralları, İtalya ve Almanya’daki kent devletlerinin prensleri, dükleri, baronları önde geliyordu. Sarayda sergilenen sahne müziklerinin ve dans müziklerinin soylular için daha çok “eğlence” özelliği taşıdığı söylenebilir, ama bu müzikler “vur patlasın çal oynasın” türünde değildi. Tam tersine, dünya nimetlerinin güzelliğinden etkilenen ince bir duygusallık ön plandaydı. Resim, mimarlık, edebiyat ve müziği kapsayan barok dönem sanatı bu etkiyi bütün ayrıntılarıyla göz alıcı biçimde işlemiştir. Dolayısıyla gösteriş ve görkeme düşkündür, abartmalı bir biçimcilikten yanadır. Süsleme işçiliğine, sanatta ustalığa önem vermiştir. Ancak yaşamdan tat alma isteğini yansıtan bu süslemecilikle evreni anlamaya yönelen dünya görüşü arasında dinamik bir gerilim vardı. İnsanın ölümlü bir varlık, evrende bir “noktacık” olması, barok sanatı başlıca çelişkisine götürmüştür: Hiçlik duygusu