«Usuller, kanunlar, kurallar, teşrifat, yöntem, edep, terbiye, saygı, sıra, töre, erkan, intizam, inzibat, itaat, zabt-ürabt…» gibi geniş bir anlam kapsamı olan “adab” sözcüğü, Osmanlı kültüründe devlet ve toplum hayatının ilişkilerini düzenleyen yarı kutsal bir “simge-kavram”dır. Olaylara katkısı katalizor niteliğinde olduğundan varlığıı her zaman açıkça görülemez, bazan yalnızca sezinlenir. Ne var ki etkisi dikkate alınmazsa, tarihsel gerçeklerin üstü örtülü kalabilir. Örneğin öteden beri “devletin mutlak sahibi” olarak tanıtılan Osmanlı padişahının aslında yetkilerini, davranışlarını sınırlayan, kararlarının yönlendirilmesine, yaptıklarının irdelenmesine olanak sağlayan kendisinin de saygıyla itaat ettiği bir Hanedan-ı Al-i Osman adabı vardır. Kitabın konuları bu bağlamda ve çağdaş yorumlar eşliğinde ele alınmıştır. Örneğin “Halk” konusunda bir yandan “Millet” ve “Beraya-Reaya” gibi İslam-Osmanlı kültürüne ait klasik ayırımlar yapılırken toplumsal gerçeklik olarak yaşanan “Soyluluk” ve «Kölelik” gibi statüler de özgün bölümler biçiminde ayrıca incelenmiştir. Ya da Osmanlı şehirleri anlatılırken «iç göçler, mahalle örgütlenmesi, asayiş, denetimler…” gibi teknik konularla birlikte "çocuk hakları, halk eğlenceleri, halk takvimleri, dilenciler, hayvan ve çevre sevgisi,…” gibi psiko-sosyal açıdan önemli ayrıntılara da özel yer ayrılmıştır. Başka bir deyişle içeriğin kurgusu Osmanlı kimlik ve kişiliğinin niteliklerini, özelliklerini otantik biçimleriyle aktaracak, olguları ise çağdaş ölçütlerde değerlendirecek biçimde düzenlenmiştir.