bookmate game
Halit Ertuğrul

Kendini Arayan Adam

Kitap eklendiğinde bana bildir
Bu kitabı okumak için Bookmate’e EPUB ya da FB2 dosyası yükleyin. Bir kitabı nasıl yüklerim?
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Toplum hayatındaki bütün ahlaksızlığın ve karışıklıkların kaynağı iki kelimedir, diye cevap verdim:

    Birincisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne.”

    İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

    Toplum hayatını parçalayan bu görüşler, zekâtın verilmemesi ve faizin devam etmesiyle kendini gösterir. Bu iki hastalığı tedavi edecek tek çare; zekâtın bir kanun şeklinde verilmesi ve faizin terk edilmesiyle mümkündür. Çünkü insanlarda, zengin ve fakir olmak üzere iki tabaka vardır. Zenginlerin fakire karşı merhamet ve ihsan; fakirden zengine karşı hürmet ve itaati temin edecek olan tek şey zekâttır. Yoksa zenginlerden, fakirlere karşı zulüm iner, fakirlerden ise zengine karşı isyan ve kin çıkar. Böylelikle bu iki tabaka sürekli kavga içinde olur.
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Toplum hayatındaki bütün ahlaksızlığın ve karışıklıkların kaynağı iki kelimedir, diye cevap verdim:

    Birincisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne.”

    İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Misafirimizin, ahiret âlemlerinin neden görülmediği hususundaki sorusuna da aynı eserlerden okuduğumuz şu cümlelerle cevap verdik:

    – Perde-i gayb içindeki âlem-i ahirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli veyahut gözümüzü büyültüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki yerlerini görüp tayin edelim.
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Üçüncü yol (üçüncü iddia): Kâinatı tabiat yapıyor.

    Tabiat Risalesi’nde bu konuya açıklık getirmek için de üç misal verilmişti. Bunlardan biri şöyleydi:

    “Gayet vahşi bir adam, muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumî, beraber talimlerini görür. Bir neferin hareketleriyle; bir tabur; bir alay, bir fırka kalkar, oturur, gider. Bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşi aklı, bu kumandanın, devletin nizamiyle ve kanun-u padişahi (padişah kanunu) ile kumandasını anlamayıp inkâr ettiğinde, o askerlerin ipler ile birbirlerine bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayalî ip, ne kadar harika bir ip olduğunu düşünür; hayrette kalır. Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muntazam bir camiye, Cuma gününde dâhil olur. O cemaat-i Müsliminin, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Manevî ve semavî kanunların mecmuundan ibaret olan şeriatı ve şeriat sahibinin emirlerinden gelen manevî düsturları anlamadığından, o cemaatin maddî iplerle bağlandığını ve o acip ipler onları esir edip oynattığını tahayyül ederek en vahşi insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.

    “İşte aynı bu misal gibi: Sultan-ı Ezel ve Ebedin (Cenab-ı Hakk’ın), hadsiz cünudunun (askerinin) muhteşem bir mescidi olan şu kâinata, mahz-ı vahşet (tam vahşet) olan inkârlı fikr-i tabiatı (tabiatçılık fikrini) taşıyan bir münkir giriyor. O Sultan-ı Ezelînin (Allah’ın) hikmetinden gelen nizamat-ı kâinatın (kainat nizamının) manevî kanunlarını, birer maddî tasavvur ederek (zannederek) ve Saltanat-ı Rububiyetin (Allah’ın saltanatını) kavanîn-i itibariyesi (itibari kanunları) ve o Mabud-u Ezelînin (Allah’ın) Şeriat-ı Fıtriye-i Kübrasının (yaradılış kanunlarının) manevî ve yalnız mevcud-u ilmîsi (ilmi mevcudu) bulunan ahkâmlarını (hükümlerini), düsturlarını birer mevcud-u haricî ve maddî birer madde tahayyül (hayal) ederek Kudret-i İlahiyenin yerine, o ilim ve kelamdan gelen ve yalnız vücud-u ilmîsi (ilmi vücudu) bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek, sonra da onlara tabiat namını takmak ve yalnız cilve-i kudret-i Rabbaniye olan kuvveti, bir zîkudret ve müstakil bir kadîr telakki etmek, misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir.
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Senin vücudun bin kubbeli harika bir saraya benzer ki her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine baş başa verip muallâkta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha aciptir. Çünkü o saray-ı vücudun (vücut sarayın), daima kemal-i intizamla (büyük bir düzen içinde) tazelenmektedir. Gayet harika olan ruh, kalb ve manevî letaiften (manevi duygulardan) kat-ı nazar (görmemesizlikten gelmek), yalnız cesedindeki taşlar gibi birbirleriyle kemal-i muvazene (denge) ve intizam ile baş başa verip harika bir bina, fevkalâde bir san’at, göz ve dil gibi acip birer mucize-i kudret gösteriyorlar. Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tabi birer memur olmasalar o vakit her bir zerre, umum o cesetteki zerrelere hem hâkim-i mutlak (mutlak hükmeden)... Hem her birisine mahkûm-u mutlak (mutlak emrine giren)... Hem her birisine misil... Hem hâkimiyet noktasında zıd... Hem yalnız Vacibü’l-Vücuda (Allah’a) mahsus olan ekser sıfatın masdarı (kaynak), menbaı (kaynak)... Hem gayet mukayyed (sınırlı)... Hem gayet mutlak bir surette olmakla beraber sırr-ı vahdetle (birlik sırrı ile) yalnız bir Vahid-i Ehadin (Allah’ın) eseri olabilen gayet muntazam bir masnu-u vahidi (bir elden çıkmış), o hadsiz zerrata (atomlara) isnat etmek; zerre kadar şuuru olan, bunun pek zahir (açık) bir muhal (imkansızlık), belki yüz muhal olduğunu derk eder (anlar).
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Cevap: Misal: Bir eczahanede, gayet muhtelif (çeşitli) maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden (şişelerdeki ilaçlardan) zihayat (canlı) bir macun (ilaç maddesi) istendi. Hem hayattar harika bir tiryak (ilaç) onlardan yapmak icabetti. Geldik o eczahanede o zihayat macunun ve hayattar tiryakın çoklukla efradını (çeşitlerini) gördük. O macunlardan her birisini tetkik ettik. Görüyoruz ki o kavanoz şişelerden her birisinden, bir mizan-ı mahsus ile (hususî bir tartı ile) bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza... Muhtelif (çeşitli) miktarlarda eczalar (maddeler) alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun, zihayat olmaz; hasiyetini (özelliğini) göstermez. O kavanozlar elliden ziyade iken her birisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi ayrı ayrı miktarlarda eczalar alınmış.

    “Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, her birinden alınan miktar kadar; yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler. Acaba bundan daha hurafe, muhal, batıl bir şey var mı?

    “İşte bu misal gibi her bir zihayat (canlı), elbette zihayat bir macundur, her bir nebat (bitki), hayattar bir tiryak (ilaç) gibidir ki çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Eğer esbaba (sebeplere), anasıra (unsurlara) isnat edilse ve ‘Esbab icad etti’ denilse aynen eczanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücut bulması gibi yüz derece akıldan uzak, muhal ve batıldır.”

    Misalin daha iyi anlaşılması için konuyu baştan bir daha okuduk. Osmanlıca kelimeleri çok iyi anladığı için misali çok rahat kavrıyordu:
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Yukarıdaki satırlar, insan vücudunun akıllı insanlar eliyle yapılan kubbeli bir saraydan daha muhteşem olduğunu, çünkü o vücuttaki zerrelerin bir taraftan ölüp diğer taraftan tekrar yerlerine konarak tazelendiğini ifade ediyor. Üstelik devamlı olarak tazelenen o zerreler, çok hassas bir ölçü dâhilinde baş başa vererek göz ve dil gibi mucizeleri meydana getiriyor. Bu arada yaptıkları eserlerin mutlaka bir planı, programı bulunması gerektiğinden, o planlara uymak için birbirlerine emir verecekler ve bu arada kendileri de emir altında çalışacaklar. Kısacası eğer bu harika işleri zerreler beceriyorsa her bir zerrede sadece Allah’a mahsus bir ilmin, irade ve kudretin bulunduğunu kabul etmek gerekiyor. Tam manasıyla kusursuz olduğu bilinen eserlerin, tam manasıyla şuursuz olduğu görülen zerreler tarafından yapıldığını iddia etmek elbette akıl sahiplerinin işi değil.
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Kâinatta, insanın emrine verilen ve onun istifadesi için yaratılan milyonlarca unsurdan bir tanesini ele alalım ve onun yaratılış hikmetlerini ve tanzim harikalarını düşünelim. Mesela bir elma, son derece tatlı görünüşüyle insanın kendisini yemesi için iştahını celp eder.

    “Bir elmanın içindeki vitamin, insanın bir günlük ihtiyacı kadardır.” (Dr. H. Nurbaki, İnsan ve Hayat)

    İnsanın mahiyetini bilen bir kudret sahibi, elmayı bu şekilde programlamıştır.

    Elmaya hem C vitamini hem de demir minerali konulmuştur. Eğer demir olmasa, C vitamini bir müddet sonra bozulur, çürür.

    Öte yandan, C vitaminini muhafaza etmek için elmanın içerdiği bol miktardaki meyve asidi, midede asidi arttırıcı, yani mideyi rahatsız edici tesir yapmaktadır. Bunun için elmaya, karbon iyonu da konulmuştur. Bir elma yediğiniz zaman geğirirsiniz. Bunun sebebi, elmanın içerisinde bulunan karbon iyonudur. O Kudret Sahibi, elmayı bizim soframıza göre hazır hâle getirmiştir. İnsanı bilmeyen, tanımayan, onun arzu ve isteklerinden haberi olmayan cansız, şuursuz maddeler (sebepler), böylesine mükemmel ve harika bir meyveyi nasıl vücuda getirebilir, hem de insanın yapısına göre?
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Eczanedeki ilaçların, çeşitli ve ölçülü miktarlarda bir eczacı tarafından yapılması gibi, diye tekrar etti. Tebessümle tasdik ettik:

    – Evet, onun gibi. Herkes tarafından kullanılan bir ağrı kesici veya bir vitamin hapını düşünelim. Bu hap, belirli maddelerden, belirli ve hassas ölçülerle yapılmış. Eğer o maddelerden yeteri kadar alınacak yerde, az veya çok katılsa meydana çıkacak ilaç şifa vermeyecek ve ilaç özelliğini göstermeyecektir.

    Hâl böyleyken, bir ilacın yapılabilmesi için onu oluşturacak maddelerin ve şişelerin devrildiğini farz edelim. Akıp giden o maddeler kendi başlarına toplanarak ilacı meydana getirebilirler mi? Bu mümkün mü?
  • Rafael İlhamoglualıntı yaptı4 yıl önce
    Birincisi: Kâinatı sebepler yapmıştır.

    İkincisi: Kâinat kendi kendine olmuştur.

    Üçüncüsü: Kâinatı tabiat yapmıştır.

    Dördüncüsü: Kâinat Allah’ın kudretiyle icat edilmiştir.
fb2epub
Dosyalarınızı sürükleyin ve bırakın (bir kerede en fazla 5 tane)