Ömer Nasuhi Bilmen

Büyük İslam İlmihali

Kitap eklendiğinde bana bildir
Bu kitabı okumak için Bookmate’e EPUB ya da FB2 dosyası yükleyin. Bir kitabı nasıl yüklerim?
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    kısım hayvan etleri, buğday, arpa, pirinç gibi hububat denilen şeyler, sebzeler, meyveler, sıvılar helâldir. Bunlar yenilip içilebilirler.
    Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve maslahata aykırı olduğu için müslümanlıkta haram kılınmıştır.
    110- Hayvanlardan tabiatıyla pis olanların, dişleri ile veya tırnakları ile kendilerini müdafaa edip başkalarına saldıranların etleri haramdır. “Yedinci kitaba müracaat!”
    111- Bitkilerden insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sıhhate zararlı olan şeyleri yemek haramdır. Meselâ
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    - Günah olan şeylere razı olmak veya yardım etmek yerine göre ya haram veya mekruh olur. Bu, şer’i şerifte bir asıldır. Buna binlerce mesele, dayanabilir.
    Meselâ bir şahıs, herhangi bir haksızlığı geçerli kılmak için bir kimseden bir mal alamaz. Bu, rüşvettir, haramdır. Bu sebeple bir haksızlığı geçerli kılmak için bir mal da veremez ve böyle bir malın verilmesine vasıta da olamaz. Bunlar da haramdır, yasaktır. Çünkü böyle alınması yasak olan bir şeyin, verilmesi de, verilmesine delâlet edilmesi de haramdır, yasaktır. Nitekim bir hadîs-i şerif:

    “Allah Teâlâ rüşvet alana da, rüşvet verene de, bunların arasında rüşvete vasıta olana da lanet buyursun.”[210] mealindedir.
    107- Bir kimse, kendisine miras bırakan şahsın gayrimeşru bir sebeple elde etmiş olduğu bir malından miras hissesi almamalıdır. Daha iyi olan budur. Bu, bir vera “sakınma” ve zühd “terk etmek” faziletidir. O hisseyi almak, meşru olmayan bir harekete razı olmak demektir.
    Bu sebeple insan, helâl ve meşru olan hisse ile yetinmeli, o mal asıl sahibi malûm ise, ona geri verilmelidir. Malûm değilse fakirlere sadaka olarak dağıtılmalıdır. Çünkü böyle haram bir maldan kurtulmanın çaresi, sahibine geri vermek imkansız olunca, sadaka olarak vermektir.
    108- Alacağı bir gıda maddesini gayrimeşru bir hale getireceği veya alacağı genç bir köleye fena muamelede bulunacağı veya satın alacağı silâhı fitneye âlet edeceği anlaşılan bir kimseye bunları satmamalıdır. Bu satış, tenzihen de olsa, mekruh olmaktan uzak değildir.
    YENİLMELERİ VE İÇİLMELERİ HELÂL OLUP OLMAYAN ŞEYLER
    109- Eşyada yenilip ve içilmek itibarıyla asıl olan mübah olmaktır. Bütün eşya, esasen insanların istifadeleri için yaratılmıştır. Bu sebeple aslında temiz olan, akla ve sıhhate zararlı olmayan
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    maldır. Bu sebeple muhtemel, düşünülen bir kazanç, kesinleşmiş bir mala karşılık olamaz.
    Esasen katî bir lüzum görülmedikçe borç almamalıdır. Borç huzuru, rahatı kaçırır, hürriyeti kısıtlar. Borç verecek bir halde bulunanlar da ellerinden gelen yardımı muhtaçlardan esirgememelidirler, sadece Allah rızası için, karzı hesen suretiyle borç verip mükâfatını Allah Tealâ’dan beklemelidir. Yerine sarf edilen bir borç para, sadakadan daha faziletlidir. Bununla beraber borç alacaklar da emin, sözünde durur, ilk fırsatta borçlarını vermeye azimli olmalıdırlar. Bu gibi vasıflardan mahrumiyet, yardım vazifesini bozmaktadır.
    MÜSLÜMANLIKTA YAPILMALARI CAİZ OLMAYAN ŞEYLER
    104- Ferdlerin ve toplumun selâmetine, iffet ve temizliğine, saadetine muhalif olan şeyler, İslâm dininde yasaktır, haramdır. Bunların yapılması dünyevî veya uhrevî mesuliyeti gerektirmektedir. Bunlara “günah, masiyet, ism” denir.
    105- Günah olan şeyleri bizzat yapmak caiz değildir. O gibi şeylere razı olmak ve bir zorlama olmadıkça yardım etmek de caiz değildir.
    Meselâ bir kimse, bir şey çalamaz. Bu haramdır, cezayı gerektirir. Bir şeyin çalınmasına razı da olamaz, yardım da edemez. Bu da haramdır, yasaktır.
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    101- Bir kimsenin bir şahsa, meselâ bir tüccara her ay veya her sene kendisine şu kadar meblâğ vermek üzere bir miktar para vermesi caiz değildir. O meblâğ, bir ribâ olmuş olur. Fakat muayyen miktar parayı muayyen bir işte kullanıp elde edilecek kârından kendisine muayyen bir miktarının, meselâ üçte birinin veya yarısının verilmesi şartıyla vermesi caizdir. Çünkü bu, şirket “ortaklık” muamelesi demektir. Bu halde o kimsenin zarara da sermayesi nisbetinde ortak olması lâzım gelir.
    102- Komşular arasında ekmekler, gerek sayı ve gerek tartı itibarıyla borç alınıp verilebilir. Bu hususta teamül “gelenek” mevcut olup, müsamaha geçerlidir. Bu, İmam Muhammed’in görüşüdür. Fetva da bu şekildedir.
    103- Faizin dinen haram kılınmasında bir çok hikmetler vardır. Bir kere muhtaç bir kimseye verilen bir paradan, daha sonra fazla bir şey alınması, sosyal yardım vazifesine aykırıdır. Sonra bir paranın bu şekilde artırılması, çok kere şahsın iktisadî faaliyetini azaltır, kendisini tembelliğe sevk edebilir. Bununla beraber borç alınan paradan borç alanın bir kazanç elde edip etmeyeceği mııhakkak değildir, bilakis muhtemeldir. Çok kere alınan borç paralar lüzumsuz yere sarf edilerek karşılığında bir çok zararlara katlanmak lâzım gelir. Rehin verilen nice kıymetli malların bu yüzden hiç pahasına elden çıktığı daima görülür. Halbuki verilecek fazla miktar, kesinleşmiş muayyen bir mal
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    ile ve bir miktar buğday yine o miktar buğday ile fazla bir şey verilmeksizin ödenir. Şu kadar var ki borç alınan akçe meselâ, kağıt para, daha sonra bulunmasa veya geçmez bir hale gelse -fetva verilen görüşe göre- son geçerli olduğu tarihteki kıymeti ile ödenmek lâzım gelir.
    99- Bir kimse, borç verdiği para ve başka bir şeyin tamamını veya bir miktarını borçlusuna bağışlayabilir. Borç alan da aralarında bir şart bulunmaksızın kendisine borçlu olduğu kimseye hediye verebilir.
    Kısacası borç alma-vermelerde iki taraftan birine şart koşulan bir menfaat helâl değilse de, şart koşulmayan bir menfaat helâldir. Bu sebeple bir borçlu, borcunu ödemekle beraber kendiliğinden şu kadar kuruş da bir âdet neticesi olmaksızın fazla verse bu, helâl olur.
    100- Bir kimsenin bir parayı başka bir yerde bulunan bir şahsa ödemek suretiyle borç alması mekruhtur. Fakat böyle bir parayı aralarında bir şart bulunmaksızın borç verenin izniyle başka bir yerde bulunan bir şahsa götürüp vermesi mekruh değildir. Hattâ böyle bir şart ve âdet bulunmaksızın biraz da fazla bir şey vermesinde bir haramlık yoktur. Bu, bir hibe olmuş olur.
    101- Bir kimsenin bir şahsa, meselâ bir tüccara her ay veya her sene kendisine şu kadar meblâğ vermek üzere bir
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    tartılan ve ölçülen şeyler peşin olarak alınabileceği gibi, veresiye olarak da alınabilir. Çünkü alış veriş hakkında buna ihtiyaç vardır.
    İSTİKRAZ “BORÇ ALMA-VERME” MESELELERİ
    96- “İstikraz” borç alıp verme muamelesi, yalnız misliyat[208]ta, yani altın ve gümüş gibi mevzunat “yani tartılan şeyler” ile, buğday, arpa gibi me’kilât’ta, yani “ölçü ile alınıp verilen” ve yumurta, ceviz gibi taneleri arasında kıymetlerini değiştirecek derecede farklılık bulunmayan adediyatta, yani “sayılarak alınıp verilen şeylerde” geçerli olur. Hayvan ve el örgüsü, el dokuması gibi kıyemîyât[209]ta olmaz.
    97- Gerek altından, gümüşten ve benzeri madenlerden olan nakit paralar ve gerek diğer tartılan veya ölçülen şeyler, daha sonra yalnız misil “denk, aynı”ları alınmak üzere borç olarak alınıp verilebilir. Buna, “karz-ı hasen” denir ki, sosyal bir yardım olduğundan büyük bir sevaptır. Fakat bunun karşılığında fazla bir şey verilmesi şart edilmiş olursa bu, bir faiz meselesi olur ki, bu da riba hükmündedir. Mukriz’in, yani borç verenin bir veya birden fazla ortaklardan ibaret olması arasında fark yoktur.
    98- Borç alınan şeyler, daha sonra kendi misilleriyle ödenir. Meselâ, borç alınan bir altın akçe, yine bir altın akçe
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    eselâ on dirhem “yaklaşık 32 gram” gümüş veya bu ağırlıktaki bir gümüş para, yine on dirhem gümüş veya gümüş sikke karşılığında veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunların cinsleri ve miktarları birdir. Biri peşin, diğeri veresiyedir. Bu şekilde aralarında bir fark vardır. Bu sebeple bu, bir ribâdır, bir günahtır.
    Aynı şekilde elden verilen bir kile buğday ile daha sonra harman zamanında verilecek bir kile buğday satın alınamaz. Bunlar, kalitesi yüksek ve düşük olmak itibariyle farklı bulunsunlar bulunmasınlar, müsavidir. Çünkü cinsleri, miktarları birdir. Böyle olmakla beraber biri peşin diğeri veresiyedir. Veresiye ise, peşine karşılık olamaz. Arada bir fazlalık bulunmuş olur.
    95- Mevzunattan yani tartılan şeyler, cinsleri farklı olsa da, birbiriyle veresiye olarak değiştirilemez. Meselâ, şu kadar kilo demir karşılığında, o kadar kilo bakır veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunlar, vezni “tartılan” olmak itibariyle birdirler.
    Aynı şekilde şu kadar kile buğday, o kadar kile arpa veya tuz karşılığında veresiye olarak satılamaz. Zira bunlar da keyli “yani ölçü ile alınıp verilen şeylerden” olmakta birdirler.
    Bu esastan yalnız nakitler müstesnadır. Şöyle ki, nakit paralar karşılığında nakit cinsinden olmamak üzere tar
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    veya sikke halinde bulunmakla veznî olmaktan çıkmış olmaz. Çünkü bunların veznî = tartılır şeylerden olmaları, nassı şer’i “Hadis-i Şerif” ile sabittir. Meselâ on miskal “yaklaşık 45 gram” altın, yine on miskal altın karşılığında peşin olarak satılabilir. Fakat on bir miskal karşılığında satılamaz. Bu bir miskal, fazla olduğundan ribâ olmuş olur.
    Aynı şekilde on kile “20 teneke” buğday, on kile buğday karşılığında peşin olarak satılabilir. Fakat dokuz veya on bir kile buğday karşılığında satılamaz. Fazla miktar, ribâdır.
    93- Riba-i fazldan kurtulmak için, bir cinsten olan, faizli işlem olabilecek mallardan her birini ya tamamen veya kısmen kendi cinsinden başkasıyla değiştirmelidir.
    Meselâ on miskal altın, yüz dirhem gümüş karşılığında ve on kile buğday on beş kile arpa karşılığında peşin olarak değiştirilebilir. Yine on miskal altın, dokuz miskal altın ile şu kadar dirhem gümüş karşılığında ve on kile buğday da beş kile buğday ile şu kadar kile arpa karşılığında peşin olarak değiştirilebilir.
    94- “Riba-i nesie”ye gelince, bu da tartılan veya ölçülen şeyleri birbiri karşılığında veresiye olarak değiştirmektir, hatta miktarları eşit olsa, bile, bu da haramdır.
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    manasınadır. Şer’an alış-verişte akit yapanlardan birine verilmesi şart koşulup, karşılığı bulunmayan fazla bir miktardan ibarettir. On dirhem gümüşü, on bir dirhem gümüş karşılığında satmak gibi.
    91- Ribâ, altın ve gümüş gibi “mevzunat”tan olan, yani tartılan şeyler ile buğday, arpa, hurma, tuz, kuru üzüm gibi “mekilât”tan bulunan, yani ölçü ile alınıp verilen şeylerde olur.
    “Ribâ, Malikîler’e göre yalnız altın ve gümüş ile geçimi temin edip “kût = erzak” denilen şeylerde olur. Şafiîler’e göre de yalnız altın ve gümüş ile yiyeceklerden olan şeylerde olur.”
    92- Riba, iki nevidir: “Riba-i fazl,” “Riba-i nesie.”
    “Riba-i fazl,” tartılan veya ölçülen bir cins eşyanın, kendi cinsi karşılığında peşin olarak fazlasıyla satılması halinde meydana gelir.
    Bu sebeple altın, gümüş, bakır, buğday, arpa ve tuz gibi bir şey, kendi cinsiyle derhal değiştirilecek olsa, miktarlarının eşit olması icap eder. Birinin miktarı biraz fazla olunca, bu bir ribâ olmuş olur ki haramdır. Allah katında cezası pek büyüktür. Hatta aynı cinsten olan bu iki kısım eşyadan bir kısmı sanat itibariyle daha kıymetli veya bir kısmı daha iyi, diğeri daha düşük bulunsa bile.
    Altın ile gümüş, sanat itibarıyla
  • Yüksel Özalıntı yaptı3 yıl önce
    İBÂNIN MAHİYETİ VE NEVİLERİ
    90- Ribâ “Faiz”, lugatta fazlalık ma
fb2epub
Dosyalarınızı sürükleyin ve bırakın (bir kerede en fazla 5 tane)